Atatürk Köşesi


Atatürk Kronolojisi

1881 Mustafa`nın Selanik`te doğuşu

1893 Mustafa`nın Selanik Askeri Rüştiyesi`ne yazılması,

1896 Askeri Rüştüye`de Mustafa adlı öğretmeninin kendisine Kemal adını verdiği Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi (Lisesi)`ne geçti.

13 Mart 1899 Mustafa Kemal, İstanbul`da Harbiye (Harp Okulu) piyade sınıfına girdi.

10 Şubat 1902 Mustafa Kemal`in Harp Okulu`nu teğmen rütbesiyle bitirerek Harp Akademisi`ne geçmesi

11 Ocak 1905 Mustafa Kemal`in Kurmay Yüzbaşı olarak Harp Akademisi`nden mezun olması ve merkezi Şam`da bulunan Beşinci Ordu emrine verilmesi

Ekim 1905 Mustafa Kemal`in bazı arkadaşlarıyla birlikte Şam`da gizli "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"ni kurması

20 Haziran 1907  Mustafa Kemal`in rütbesinin Kolağasılığına (kıdemli yüzbaşı) yükseltilmesi

13 Ekim 1907  Mustafa Kemal`in Selanik`te III. Ordu`ya atanması

15-16 Nisan 1909 Mustafa Kemal`in 31 Mart (13 Nisan) ayaklanması üzerine Hareket Ordusu`nun kurmay başkanı olarak İstanbul`a hareket etmesi

6 Eylül 1909 Mustafa Kemal`in Selanik`te III. Ordu Piyade Subay Talimgâhı Komutanı olması (aynı yıl içinde Kolağası rütbesiyle 38. Piyade Alayı komutanı olmuştur.)

Mayıs 1910 Mustafa Kemal`in Mahmut Şevket Paşa`nın kurmay başkanı olarak Arnavutluk harekâtlarında bulunması

17-21 Eylül 1910 Fransa`da yapılan manevralara (Picardie) Türk Ordusu temsilcisi olarak katılması.

13 Eylül 1911 Mustafa Kemal`in İstanbul`a Genelkurmay`a nakledilmesi

27 Kasım 1911 Mustafa Kemal`in Binbaşılığa yükseltilmesi

22 Aralık 1911 Mustafa Kemal`in İtalyan - Osmanlı Trablus savaşında Tobruz Taarruzunu başarıyla idare etmesi

25 Kasım 1912 Mustafa Kemal`in Bahrısefid Boğazı (Çanakkale) Kuvâ-yı Mürettebesi Harekât Şubesi Müdürlüğü`ne atanması

27 Ekim 1913 Mustafa Kemal`in Sofya Ataşemiliteri olması

1 Mart 1914 Mustafa Kemal`in Yarbaylığa yükselmesi

2 Şubat 1915 Mustafa Kemal`in Tekirdağ`da 19. Tümeni kurmaya başlaması (25 Şubat 1915`te tümen kuruluşunu tamamlayarak Maydos`a gelmiştir.)

25 Nisan 1915  İtilaf Devletlerinin Arıburnu`na asker çıkarmaları üzerine Mustafa Kemal`in tümeniyle düşmanı önleyerek durdurması.

1 Haziran 1915  Mustafa Kemal`in Albaylığa yükselmesi

8-9 Ağustos 1915 Mustafa Kemal`in Anafartalar Grubu Komutanlığı`na atanması

10 Ağustos 1915 Mustafa Kemal`in bizzat idare ettiği taarruzla Anafartalar cephesinde düşmanı geri atması

17 Ağustos 1915 Mustafa Kemal`in Kireçtepe`de zafer kazanması

21 Ağustos 1915 Mustafa Kemal`in II. Anafartalar Zaferini kazanması

1 Nisan 1916 Mustafa Kemal`in Tümgeneralliğe yükseltilmesi

7-8 Ağustos 1916 Mustafa Kemal`in Bitlis ve Muş`u düşman elinden kurtarması

7 Mart 1917 Mustafa Kemal`in Diyarbakır`daki II. Ordu Komutan Vekilliğine atanması

16 Mart 1917 Mustafa Kemal`in Diyarbakır`daki II. Ordu Komutanlığı`na asil olarak atanması

5 Temmuz 1917 Mustafa Kemal`in Halep`teki VII. Ordu Komutanlığı`na atanması

20 Eylül 1917 Mustafa Kemal`in VII. Ordu Komutanı sıfatıyla memleketin ve ordunun durumunu açıklayan tarihi raporunu göndermesi

15 Ekim 1917 Mustafa Kemal`in VII. Ordu Komutanlığı`ndan ayrılarak İstanbul`a dönmesi

15 Aralık 1917 Mustafa Kemal`in Veliaht Vahdettin ile Almanya`ya gitmesi

16 Aralık 1917 Mustafa Kemal`e "Birinci Rütbeden Kılıçlı Mecidi Nişanı" verilmesi

4 Ocak 1918 Almanya gezisinden dönmesi

7 Ağustos 1918 Mustafa Kemal`in Filistin`de bulunan VII. Ordu Komutanlığı`na ikinci defa tayin edilmesi

26 Ekim 1918 Mustafa Kemal`in komuta ettiği VII. Ordu Birliklerinin düşman taarruzunu Halep`in kuzeyinde bugünkü sınırlarımız üzerinde durdurması

31 Ekim 1918 Mustafa Kemal`in Yıldırım Orduları Grubu Komutanı olması

13 Kasım 1918 Mustafa Kemal`in Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı`nın lağvı üzerine İstanbul`a gitmesi

30 Nisan 1919 Mustafa Kemal`in IX. Ordu Müfettişi olması

16 Mayıs 1919 Mustafa Kemal`in Samsun`a gitmek üzere Bandırma Vapuru ile İstanbul`dan ayrılması

19 Mayıs 1919  Mustafa Kemal`in Samsun`a çıkması

21-22 Mayıs 1919 Mustafa Kemal`in Amasya`dan yolladığı genelgeyle, Milli Kuvvetleri bir gaye ve bir teşkilat çerçevesinde toplamak amacıyla Sivas Kongresi`ni toplanmaya çağırması

26 Haziran 1919 Amasya`dan Sivas`a hareketi

3 Temmuz 1919 Mustafa Kemal`in Erzurum`a ilk gelişi

8-9 Temmuz 1919 Mustafa Kemal`in resmi görevinden ve askerlikten çekilmesi

23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi`nin toplanması ve Mustafa Kemal`in Erzurum Kongresi`ne başkan seçilmesi

4 Eylül 1919 Sivas Kongresi`nin toplanması ve Mustafa Kemal`in Sivas Kongresi`ne başkan seçilmesi

11 Eylül 1919 Mustafa Kemal`in Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi Başkanlığına seçilmesi

20-22 Ekim 1919 Mustafa Kemal`in İstanbul`dan gelen Bahriye Nâzırı (Bakan) Salih Paşa ile Amasya`da görüşmesi ve Amasya bildirgesinin imzalanması

7 Kasım 1919 Mustafa Kemal`in İstanbul`da toplanması kararlaştırılan Osmanlı Meclisi için Erzurum`dan Milletvekili seçilmesi (Büyük Millet Meclisi`nin birinci dönemi için yapılan seçimde ve ondan sonraki seçimlerde Ankara`dan Milletvekili seçilmiştir.)

27 Aralık 1919 Mustafa Kemal`in Heyet-i Temsiliye üyeleriyle birlikte Ankara`ya gelmesi

16 Mart 1920 İstanbul`un İtilaf Devletleri tarafından işgali üzerine Mustafa Kemal`in durumu bütün devletler ve Millet Meclisleri nezdinde protesto etmesi ve Ankara`da yeni bir Millet Meclisi girişiminde bulunması

23 Nisan 1920 Mustafa Kemal`in Ankara`da Türkiye Büyük Millet Meclisi`ni açması

24 Nisan 1920 T.B.M.M.`nin Mustafa Kemal`i başkanlığa seçmesi

11 Mayıs 1920 Mustafa Kemal`in İstanbul Hükümetince ölüm cezasına çarptırılması (Bu karar 24 Mayıs 1920`de Padişah tarafından onaylanmıştır)

13 Eylül 1920 Mustafa Kemal tarafından "Halkçılık " programının Büyük Millet Meclisine sunuluşu

5 Aralık 1920 Mustafa Kemal`in İstanbul`dan gelen Osmanlı delegeleri Ahmet İzzet ve Salih Paşa’ larla Bilecik İstasyonunda görüşmesi

10 Mayıs 1921 Mustafa Kemal tarafından Büyük Millet Meclisi`nde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu`nun kurulması ve kendisinin Grup Başkanlığı`na seçilmesi

13 Haziran 1921 Mustafa Kemal`in Fransız temsilcisi F. Bouillon ile Ankara`da görüşmesi

5 Ağustos 1921 Büyük Millet Meclisi tarafından Mustafa Kemal`e Başkomutanlık görevinin verilmesi

23 Ağustos 1921 Mustafa Kemal`in 22 gün 22 gece süren Sakarya Meydan Savaşı`nı yönetmeye başlaması

13 Eylül 1921 Mustafa Kemal`in Sakarya Zaferi`ni kazanması

19 Eylül 1921 Mustafa Kemal`e Büyük Millet Meclisi tarafından Mareşallik rütbesinin ve Gazi unvanının verilmesi

26 Ağustos 1922 Gazi Mustafa Kemal`in Kocatepe`den Büyük Taarruzu idareye başlaması

30 Ağustos 1922 Gazi Mustafa Kemal`in Dumlupınar`da Başkomutan Meydan Savaşı`nı kazanması

10 Eylül 1922 Gazi Mustafa Kemal`in İzmir`e girişi

1 Kasım 1922 Gazi Mustafa Kemal`in teklifi üzerine Büyük Millet Meclisi`nin saltanatı kaldırılmasına karar verişi

14 Ocak 1923 Gazi Mustafa Kemal`in annesi Zübeyde Hanım`ın İzmir`de ölümü

29 Ocak 1923 Gazi Mustafa Kemal`in İzmir`de Lâtife (Uşaklıgil) Hanım`la evlenmesi (5 Ağustos 1925`te ayrılmışlardır)

17 Şubat 1923 Gazi Mustafa Kemal`in İzmir`de ilk Türkiye İktisat Kongresi`ni açması

13 Ağustos 1923 Gazi Mustafa Kemal`in ikinci kez Büyük Millet Meclisi Başkanlığı`na seçilmesi

11 Eylül 1923 Gazi Mustafa Kemal`in Halk Partisi`ni kurması

29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilanı ve Gazi Mustafa Kemal`in ilk Cumhurbaşkanı seçilmesi

1 Mart 1924 Gazi Mustafa Kemal`in Büyük Millet Meclisi`ni açışı ve Halifeliğin kaldırılması ile öğretimin birleştirilmesi gereğini konuşmasında belirtmesi

23 Ağustos 1925 Gazi Mustafa Kemal`in Kastamonu`da şapka ve kıyafet devrimini başlatması

3 Ekim 1926 İstanbul`da Sarayburnu'nda Mustafa Kemal`in ilk heykelinin dikilmesi

1 Temmuz 1927 Gazi Mustafa Kemal`in Cumhurbaşkanı sıfatıyla ilk defa İstanbul`a gelmesi

15-20 Ekim 1927 Gazi Mustafa Kemal`in CHP İkinci Kurultayı`nda tarihi büyük nutkunu söylemesi

1 Kasım 1927 Gazi Mustafa Kemal`in ikinci kez Cumhurbaşkanlığına seçilmesi

4 Kasım 1927 Gazi Mustafa Kemal`in Ankara Etnografya Müzesi önünde ve Yenişehir`de dikilen heykellerinin açılışı

20 Mayıs 1928 Afgan Kralı Amanullah Han`ın Gazi Mustafa Kemal`i Ankara`da ziyareti

9-10 Ağustos 1928 Gazi Mustafa Kemal`in Sarayburnu'nda Türk harfleri hakkındaki nutkunu söylemesi

12 Nisan 1931 Gazi Mustafa Kemal tarafından Türk Tarih Kurumu`nun kurulması

4 Mayıs 1931 Mustafa Kemal`in üçüncü kez Cumhurbaşkanlığına seçilmesi

12 Haziran 1932 Irak Kralı Emir Faysal`ın Ankara`da Mustafa Kemal`i ziyareti

12 Temmuz 1932 Gazi Mustafa Kemal tarafından Türk Dil Kurumu`nun kurulması

4 Ekim 1933 Yugoslavya Kralı Aleksandre`ın Gazi Mustafa Kemal`i İstanbul`da ziyareti

29 Ekim 1933 Gazi Mustafa Kemal`in Cumhuriyet`in onuncu yıldönümü dolayısıyla tarihi nutkunu söylemesi

16 Haziran 1934 İran Şehinşahı Rıza Pehlevi`nin Gazi Mustafa Kemal`i Ankara`da ziyareti

24 Kasım 1934 Büyük Millet Meclisi`nin Mustafa Kemal`e ATATÜRK soyadını veren yasayı kabul etmesi

1 Mart 1935 Atatürk`ün dördüncü kez Cumhurbaşkanı seçilmesi

4 Eylül 1936 İngiltere Kralı Edward VII`in İstanbul`da Atatürk`ü ziyareti

11 Haziran 1937 Atatürk`ün çiftliklerini devlete ve bir kısım gayrimenkullerini Ankara Belediyesi`ne bağışlaması

30 Mart 1938 Atatürk`ün hastalığı hakkında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'nce ilk kez resmi tebliğ yayınlanması

19 Haziran 1938 Romanya Kralı Karol II`nin Atatürk`ü İstanbul`da ziyareti

5 Eylül 1938 Atatürk`ün vasiyetnamesini yazması (Açılış: 28 Kasım 1938)

16 Ekim 1938 Atatürk`ün hastalık durumu hakkında günlük resmi tebliğler yayımına başlanması

10 Kasım 1938 Atatürk`ün SADECE BEDENEN aramızdan ayrılması

21 Kasım 1938 Atatürk`ün cenazesinin Etnografya Müzesi`ndeki geçici kabre törenle konulması

10 Kasım 1953 Atatürk`ün nâşının Etnografya Müzesi`ndeki geçici kabrinden Anıtkabir`e nakledilmesi

1981 UNESCO`nun aldığı bir kararla Atatürk`ün doğumunun 100. Yılının bütün dünyada "Atatürk Yılı" olarak kutlanması.

 

ATATÜRK İLKELERİ

Cumhuriyetçilik: Batı dillerinde cumhuriyetin karşılığı, ulusun kendisini yönelmesidir. Cumhuriyete hayat veren damarların başında ise demokrasi geliyor. Gerçek cumhuriyet rejimlerinde sistemin demokrasi ile olan ilişkisi çok önemlidir. Çünkü iç ve dış tehlikelere karşı cumhuriyet kendisini, demokrasinin gerekleri içinde koruyacaktır. Bunun dışına çıkılırsa; demokrasi ile cumhuriyet arasında kopukluk başlar. Eğer böyle olursa en büyük zararı cumhuriyetin yine kendisi görecektir. Demokrasiyi benimsemiş siyasî rejimlerde, özgürlüklerin kullanılma alanları demokrasinin kuralları ile sınırlandırılmıştır. Cumhuriyet rejiminde kimsenin sınırsız hak ve hukuku yoktur. Çünkü demokrasilerde; kişilerin, dolayısıyla, toplumların özgürlükleri, hukuk yolu ile güvence altına alınmıştır. Bunların sınırları da adaletin kalemi ile çizilmiştir. 29 Ekim 1923`te ilân edilen cumhuriyetin alt yapısını Atatürk aşama aşama nasıl hazırlamıştı? Cumhuriyet, lâik bir sistem üzerinde kurulacaktı. Yani cumhuriyet idaresinde ne halifeye ne de onun kalıntılarına yer vardı. Cumhuriyeti adaletli bir hukuk sistemi koruyacaktı. Cumhuriyetin genç kuşakları çağ dışı kişiler tarafından değil, bağımsızlık ve hürriyetin değerini bilen öğretmenler tarafından yetiştirilecekti. İmparatorluktan kalan mantık dışı ne varsa hepsi kaldırılacak, cumhuriyetin temelini ilim oluşturacaktı.

Bilgisiz ve bilinçsiz bir halk topluluğunun ulus olma hakkına sahip olamayacağını vurgulayan Atatürk, ulusun bilinçlendiği oranda hak ve hukukuna sahip çıkacağını biliyordu. Bu nedenle eğitim ve kültüre çok önem vermiştir. O`nun, bir bakıma kültürü, cumhuriyetin temellerinden biri olarak görmesindeki neden budur.

Atatürk, cumhuriyetçilik ilkesiyle ilgili görüşlerini birçok kez dile getirmiştir:

"Türk Milleti, halk idaresi olan cumhuriyetle idare olunur."

(Afet İnan-Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk`ün El Yazılan sh. 352)

"Türk Milleti`nin yaradılışına ve karakterine uygun idare, cumhuriyet idaresidir. Bu günkü Hükümetimiz doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilatı ve hükümetidir ki, onun adı cumhuriyettir. Artık hükümet ve millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Yönetim halk, halk yönetim demektir." (Söylev ve Demeçler C.III. sh. 75, C. II sh. 230)

"Demokrasi prensibi, egemenliği kullanan araç ne olursa olsun, esas olarak milletin egemenliğine sahip olmasını ve sahip kalmasını gerektirir. Bizim bildiğimiz demokrasi siyasaldır. Onun hedefi, milletin idare edenler üzerindeki kontrolü sayesinde siyasal özgürlük sağlamaktır." (Afet İnan-M. Kemal Atatürk`ten Yazdıklarım, sh. 71,73)

Halkçılık: Devrim tarihimizde önemli bir yeri olan 1924 ve 1961 Anayasalarında da yer alan halkçılık ilkesi, demokrasinin temelini oluşturmaktadır. Bu ilkenin ana özelliği ülke yönetiminin halkın elinde bulunmasıdır. Egemenlik bir zümre ya da ailenin elinde bulunmaz, halkın seçimle iş başına getirdiği kişiler, ülkeyi yönetir. Halkçılık;

1.Ülke yönetiminin demokratikliği,

2.Birey ve sınıflara ayrıcalık tanınmaması, gibi öğelerden oluşmakta.

Eğitim yoluyla aydınlanmış halk, ulusal egemenliğin güçlenmesi ve demokrasimizin yaşamasında tek ve gerçek güvencedir.

Halkçılık, Atatürk`ün önemle üstünde durduğu bir ilkeydi. Bu önemi açıklamalardan anlıyoruz:

"Halkçılık demek, devletin bütün kudret ve egemenliğinin halktan geldiğini, Türk camiası içinde, fert, aile ve sınıf ayrıcalığı bulunmadığını, kanun önünde herkesin eşit olduğunu İfade etmek demektir. Bu formül demokrasinin ifadesidir." (A. Rıza Türel-İzmir Barosu Dergisi Sayı 8, sh. 413)

"Türkiye Cumhuriyeti`ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir." (Afet İnan-Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk`ün El Yazıları sh. 351) "Türkiye halkı, ırkça, dince ve kültürce ortak, birbirlerine karşılıklı hürmet ve fedakârlık hisleriyle dolu, kaderleri ve menfaatleri müşterek olan sosyal bir toplumdur." (Söylev ve Demeçler C. I. sh. 221)

"Bence, bizim Milletimiz, birbirinden çok farklı çıkarları olan ve bu itibarla birbirleriyle mücadele halinde buluna gelen çeşitli sınıflara malik değildir. Mevcut sınıflar birbirinin tamamlayıcısı niteliğindedir." (Söylev ve Demeçler C.II. sh. 82)

Laiklik: "Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması" şeklinde özetlediğimiz lâiklik ilkesi, Türk Devriminin vazgeçilmez bir unsurudur. Demokratik olmanın da gereği...

Atatürk`e göre din, insanların vicdanlarında yer alması gereken kutsal bir kavramdır. Bu düşünceden yola çıkan Gazi 31 Ocak 1923`de şu sözleri söylüyordu:

"Bizim dinimiz en makul ve en tabii dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tabi olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması gereklidir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur."

Genç Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sağlam temeller üzerine oturtulabilmesi için, ilk önce devletin kurum ve kuruluşlarının laikleştirilmesi gerekiyordu.

Milliyetçilik: Milliyetçilik ilkesi ulusal savaşımızın çıkış noktasını oluşturmuş ve tüm tutsak ulusların kurtuluş hareketlerine ışık tutmuştur. Fransız Devriminden sonra dünyaya yayılan özgürlük düşüncesinin tarihsel gelişimi içinde her ulusun kendi kaderini çizme inancının doğal bir sonucudur bu ilke. Türk halkının ümmet olmaktan kurtulup ulus haline gelmesi, Atatürk sayesinde olmuştur. Atatürk`ün ulusuna inancı sonsuzdu. Ulusu ulus yapan öğelerin başında ise, ortak değerler gelir. Milliyetçilik sözcüğü, bu değerleri de içine almakta. O, devrim ve ilkelerinin, ulusa rağmen değil, ulusla birlikte yaşayacağını biliyordu. Bu nedenle yeniliklerin ancak ve ancak ulus tarafından benimsenmesi ile sonsuza kadar yaşayacağı inancındaydı.

Zaten bugün, Atatürk İlkeleri arasında yer alan milliyetçilik, çağdaş anlamıyla; siyasetin ekonominin ve kültürün içinde yerini almıştır.

"Türk milliyetçiliği, bütün çağdaş milletlerle bir ahenkte yürümekle beraber, Türk toplumunun özel karakterini ve başlı başına bağımsız kimliğini korumayı esas sayar. Bu nedenle millî olmayan akımların memlekete girmesini ve yayılmasını isteriz." (Ş. Süreyya Aydemir-Tek Adam C. III. sh. 450)

"Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz, Türk milliyetçi siyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa o topluma dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur." (Afet İnan-M. Kemal Atatürk`ten Yazdıklarım sh. 88)

"Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı, hep bir milletin evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır." (M. Kemal Kop-Atatürk Diyarbakır`da sh. 4)

Devletçilik: Anayasamızda yer alan devletçilik ilkesi; toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmada devletin üstlenmesi gereken görevleri açıklar. Genel anlamı ile, özel girişimin yetki ve gücü dışında kalan ekonomik kalkınma ve örgütlenmeyi gerçekleştirme ilkesidir. Genel olarak devletin iki ödevi vardır;

a. Ülke içinde güvenliği ve adaleti sağlayarak, yurttaşların özgürlüğünü ve güvenliğini korumak,

b. Savunma için her an hazır bulunmak ve başka çare kalmazsa ülkeyi silâhla savunmaktır.

Bunlardan başka devletin, bayındırlık, eğitim, kültür, sağlık, tarım, ticaret ve sanayiye ilişkin ekonomik etkinliklerde de görevleri bulunmaktadır.

Atatürk, devletçiliği şöyle açıklar:

"Bizim takip ettiğimiz devletçilik, bireysel çalışmayı ve gayreti esas tutmakla beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti refaha ve memleketi bayındırlaştırabilmek için, milletin genel ve yüksek çıkarlarının gerektirdiği işlerde özellikle ekonomik sahada devleti fiilen ilgili kılmak mümkün esaslarımızdandır."

Devletçilikle ilgili dile getirdiği diğer ifadeler ise şöyledir:

"Bizim izlemeyi uygun gördüğümüz devletçilik prensibi bütün üretim ve dağıtım araçlarını fertlerden alarak milleti büsbütün başka esaslar içinde düzenlemek amacını güden, özel ve kişisel ekonomik teşebbüse ve faaliyete meydan bırakmayan sosyalizm prensibine dayalı kolektivizm, komünizm gibi bir sistem değildir. Özet olarak bizim güttüğümüz "devletçilik" ferdi çalışma ve faaliyeti esas tutmakla beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti refaha, memleketi bayındırlığa eriştirmek için, milletin genel ve yüksek menfaatlerinin gerektirdiği işlerde özellikle ekonomik alanda, devleti fiilen ilgilendirmektir."

". Devletin siyasal ve düşünsel hususlarda olduğu gibi bazı iktisadi işlerde de düzenleyici rolü prensip olarak kabul edilmelidir. Buradaki güçlük; devlet ile ferdin karşılıklı faaliyet alanlarını ayırmaktır. Devletin faaliyet sınırını çizmek ve dayanacağı kuralları tespit etmek, diğer yandan da vatandaşın ferdi teşebbüs ve faaliyet özgürlüğünü kısıtlamak, devleti yönetmekle yetkili kılınanların düşünüp tayin etmesi gereken bir meseledir. Prensip olarak devlet, ferdin yerine geçmemelidir. Fakat, ferdin gelişmesi için genel şartları göz önünde bulundurmalıdır. Bir de ferdin kişisel faaliyeti, ekonomik gelişmenin esas kaynağı olarak kalmalıdır. Fertlerin gelişmesine engel olmamak, onların her bakımdan olduğu gibi özellikle ekonomik alandaki özgürlük ve teşebbüsleri önünde, devletin kendi faaliyeti ile bir engel vücuda getirmemesi, demokrasi prensibinin önemli esasıdır. O halde diyebiliriz ki, ferdî teşebbüs gelişmesinin bir engel karşısında kalmaya başladığı nokta, devlet faaliyetinin sınırını teşkil eder. Bu bakımdan genellikle belli zaman ve alanda sürekli bir özel nitelik gösteren ekonomik bir işi, devlet üzerine alabilir."